Albert Camus ve Absürdizm




"Hayat hiçbir şey değildir, itina ile yaşayınız." der Camus. Bu söz, onun absürdizm felsefesinin en derin yansımasıdır. Camus'ya göre hayat, özünde anlamsızdır. İnsan, bu anlamsızlığı kabullenip yaşamaya devam ederek özgürlüğünü ve gücünü ortaya koyar.

Camus, 20. yüzyılın en önemli varoluşçu düşünürlerinden biri olarak tanınsa da onun bakış açısı felsefî bir görüşten daha fazlasıdır aslında. Camus’nün dünyasında, hayatın anlamı yoktur. İnsanı hayatta tutan, "anlam arayışı" dır. Anlam arayışı, sadece bir çaba değil, varoluşun ta kendisidir. Camus'ye göre bu arayış; insanı hayatta tutan, ona güç veren tek şeydir. Ve belki de hayatın anlamını keşfetmek, itina ve çaba içinde, her gün yeniden doğmaktır.

Camus’nün "absürdizm" dediği anlayışa göre, insan her zaman anlam arayışı içindedir. Fakat evren, hayatın bir anlamı olup olmadığından tamamen kayıtsızdır. Yani, anlam arayan insan ve anlamsız bir evren arasında büyük bir uçurum vardır. Peki bu uçurumu nasıl geçeceğiz? Bu soruya Camus, yazılarında ve özellikle Sisifos Söyleni adlı eserinde, "hayatın absürdlüğüyle yüzleşmek"le cevap verir. 

Camus’ye göre Sisifos, dağa taşı yuvarlayan bir Yunan mitolojisi karakteridir. Fakat taş her defasında zirveye çıkmadan düşer. Sisifos, sürekli bir çaba içinde olmasına rağmen amacına ulaşamaz. Camus, "Sisifos mutlu olmalı" der, çünkü Sisifos’un savaşı, onun insan olma çabasıdır. Bu çaba, insanın içindeki yaşama sevinci ve direncidir. Hayatın anlamı olmadığını kabul etmek, aslında bir tür "özgürlük" kazanmaktır.

Camus’nün bu absürdist bakış açısı, Yabancı adlı romanında çok belirgin bir şekilde ortaya çıkar. Romandaki ana karakter Meursault, çevresindekilerin ne düşündüğünü ya da toplumsal kuralların ne gerektirdiğini umursamadan hayatını sürdürür. 

Annesinin ölümüne kayıtsız kalan, kendisine sorulan sorulara ise umursamaz bir tavırla yanıt veren Meursault, aslında bir nevi modern insanın ruh hâlini temsil eder. Herkes bir anlam ararken, Meursault varoluşun anlamsızlığını kabul eder. Bu, bir bakıma Camus’nün absürdlükle yüzleşme biçimidir. Anlam arayışının kendisi, hayatın ta kendisidir. Camus, Meursault’un nihayetinde bir anlam bulmak zorunda olmadığını, aksine anlam yaratma çabası içinde olmanın bile başlı başına bir özgürlük olduğunu söyler.

İnsan, yaşadığı her anla, her duygusuyla anlamsızlıkla bir şekilde başa çıkma yollarını bulur. Sisifos’un taşını her defasında yeniden yuvarlaması gibi insan da her yeni güne, her yeni zorluğa yeniden başlar. Camus’ye göre, bu mücadele bile hayatın kendisi kadar değerlidir.

Albert Camus, insanın varoluşsal krizine ve anlam arayışına dair sunduğu bakış açısıyla aslında hepimizi daha iyi bir yaşam için cesaretlendiriyor. Hayatın anlamını ararken belki de asıl değerli olanın, bu arayışın kendisi olduğunu fark ediyoruz. Çünkü insanı hayatta tutan ve varoluşuna anlam katan şey, ulaştığı sonuçtan ziyade, o sonuca ulaşma çabasıdır. Anlam, varılacak bir durak değil; yürüdüğümüz yolun, çektiğimiz sancıların ve verdiğimiz mücadelelerin ta kendisidir.


Kübra YILMAZ 

kubrayilmaztr16@gmail.com

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ŞİİR VE YAPAY ZEKÂ

DİJİTAL EDEBİYAT

NEDEN KİTAP OKUMALISINIZ?